Bedîüzzaman Hazretleri, Kur’ân harfleri üzerindeki hassâsiyeti sebebi ile kendisini ifrâtla ithâm ederek, “En mühim hakāik-i Kur’âniye ve îmâniye ile meşgul olduğun halde, neden onu muvakkaten (geçici olarak) bırakıp en ziyade ma‘nâdan uzak olan hurûf-u hecâiyenin (hecelerin harfleri) adedlerinden bahsediyorsun?” suâline karşı, “Çünki bu meş’ûm zamanda Kur’ân’ın bir temel taşı olan hurûfuna (harflerine) hücum ediliyor ve onların tebdîline (değiştirilmesine) çalışıyorlar” cevabını veriyor, her vesîle ile hatt-ı Kur’ân’ın muhâfaza edilmesi hizmetinin ehemmiyetine işaret ediyordu.
Bedîüzzaman Hazretleri bu hususta talebelerinin önüne şu hedefi koymuştu:
“Ey ihvân! Madem Cenâb-ı Hak kemâl-i rahmetiyle bizi Kur’ân-ı Hakîm’e hizmetkâr kabûl ettiğini gösterir bir tarzda bizi muvaffak ediyor. Biz de merhametine ve inâyet ve tevfîkine istinâd edip o merkez-i nûrânînin etrafında mütesânid bir dâire-i muhîta olmaya çalışmalıyız. Ve hatt-ı Kur’ân’ın ref‘ine çalışanları susturmalıyız. Ve Kur’ân’ı unutturmaya niyet edenlerin niyetlerini onlara unutturmalıyız. Evvelâ, her birimiz evlâdı varsa lâakal bir veledini, yoksa müstaid başka bir çocuğa Kur’ân’ı öğretmeliyiz. Kendi öğretmese de öğretmek için himâye ve teşvîk vâsıtasıyla birisini yetiştirmeliyiz.” (1)
“Nûr’un İlk Kapısı” eserinde “Risâle-i Nûr’dan eskimez yazı öğrenmeye gelince” diye başlayan bölümde ise Nûr talebeleri Üstâdlarından aldıkları dersle şöyle diyorlardı: “Kur’ân yazısıyla olan Nûr Risâlelerini yazmaktaki kazancımız çok büyüktür. Eskimez yazıyı kısa bir zamanda öğreniyoruz. Hem yazarken ma‘lûmât elde ediyoruz. Hem Risâle-i Nûr eczâlarını çoğaltmakla, îmâna ve Kur’ân’a hizmet edildiği için pek büyük ma‘nevî kazançlar kazanıyoruz. Hem yazılarak edinilen bilgi hâfızaya daha esaslı yerleşiyor. Bunun için şimdiye kadar binlerle genç, Risâle-i Nûr’u yazarak Kur’ân yazısını öğrenmiş ve öğrenmektedir.” (2)
Kur’ân yazısını bilmeyen ve öğrenme imkânını gerçekten bulamayan kimseler, o fırsatı bulup öğreninceye kadar hâliyle diğer yazılardan istifâde edebilir. Bu onlar için elbette bir zarûrettir. Ancak ölçü şu düstûr olmalıdır:
“Risâle-i Nûr’un bir vazîfesi; hurûf-u Kur’âniyeyi muhâfaza olduğundan, yeni hurûfa (harflere) zarûret derecesinde inşâallâh müsâade olur.” (3)
Yani bu ruhsat, öğrenme imkânını bulduğu ve Risâle-i Nûrları da anladığı halde, hâlâ zarûret diyerek o yazıyı, hizmetine esas yapmayı meslek hâline getiremez.
Kaynaklar: (1) Rumûzat-ı Semâniye, s. 20 (2) Nûr’un İlk Kapısı, s. 195 (3) Kastamonu Lâhikası, s. 444 Not: Kaynaklar Osmanlıca orjinal nüshalardır.