Tezhip, Arapça “zeheb” (altın) kökünden gelmektedir. Altınlamak, süslemek anlamına kullanılmıştır. Istılah olarak; “El yazması kitapları, murakkaaları, hüsn-i hat levhalarının kenarlarını boya ve altın süslemelerle tezyîn etme işine” veya “ezilmiş altın –asla yaldız değil- ve çeşitli renklerle kâğıt üzerine yapılan bezeme sanatına” denir. Tezhiblenmiş eserlere müzehheb, müzeyyen; tezhib yapan kişiye de müzehhib veya müzehhibe denir.
Kitap bezeme san’atı olan tezhibin ilk örneklerine Uygur fresklerinde rastlanmaktadır. Gazneliler döneminde bezeme san’atında geometrik motifler sık kullanılmıştır. Bu devirde yazılmış kûfî yazıların süslemesinde rûmî ve hatayî motiflere yer verilmiştir.
Selçuklularla İran üzerinden Anadolu’ya kadar ulaşan ve önceki medeniyetlerin kalıntılarını taşıyan bu san’at, onu uygulayan san’atkârların bu tesirleri kendi milli zevklerine dönüştürmeleriyle tekâmülünü devam ettirerek
Osmanlılara geçmiş ve XVI. asırda en mükemmel seviyeye ulaşmıştır. XVIII. yy.dan itibaren Avrupa tesiriyle kimliğini kaybetmeye başlamıştır. 1940’larda Muhsin Demironat, Rikkat Kunt gibi san’atkârların büyük gayretleriyle yeniden klâsik tarz hayat bulmuştur.
Tezhibin gayesi, yazıyı süslemek, fakat öldürmemektir. Yazı dâima birinci plândadır. Tezhib ve hat, kardeş iki san’attır, birlikte yürür, birbirlerini tamamlarlar. Tezhib desenlerinin belirlenmesinde hattın cinsi, ebadı, iriliği, hatta yazının muhtevâsı mühim rol oynar. Hattat tasarladığı kompozisyonla müzehhibi yönlendirebilir ya da isteğe göre baştan yazının ve tezhibin tasarımı birlikte kararlaştırılabilir. Yazıyı veya tezhibi talep eden kişi de tesirli olabilir.
Tezhibte altın, kök boya, renkli toprak boya, oksit boya, bazı renkli taşların tozları, sulu boya, guaj/guaş boya, akrilik ve plâka boyalar kullanılır.
Tezhibin en önemli malzemesi altın ve boyadır. Altın varak suyun yardımıyla arap zamkıyla birlikte ezilir ve jelâtin karıştırılarak kullanıma hazır hale getirilir. Hazırlanan desen kalıbı zemine geçirilerek altın ve boya tatbik edilir. Öncelikli olarak belirlenen alanlar altınlanır ve mührelenir. Motifler renklendirildikten sonra “tahrîr” denilen konturlama (dış hatların çekilmesi) yapılır. Desen tahrîrlendikten sonra sıra, zeminlerin boyanmasına gelir ve motifler gölgelendirilerek tezhib tamamlanır. Fırçalar kullanılacakları işe göre özel seçilerek, kullanım şekline göre; tahrîr fırçası, zemin fırçası, altın fırçası gibi adlar alır.
Yazma eserlerde, murakkalarda veya levhalarda yazının etrafını çevreleyen ve altın kullanılarak yapılan çerçeveye “cetvel” denir. Cetvellerin kenarına çizilen, renkli çizgilerden meydana gelen ince cetvele ise “kuzu” denir. Yazının etrafındaki cetvellerin arası geometrik, bitkisel, rûmî, bulut gibi motiflerle süslenir ki buna “bordür veya pervâz” denilir.
Tezhiblerin en görkemlileri Kur’ân-ı Kerîm’lerde “serlevha ve başlık” adı verilen bezemelerde görülür. Mushaflarda Fâtiha Sûresi’nin tamamı ile Bakara Sûresi’nin baş tarafı husûsî ve zengin bir tezhible işlenir. Bu en gösterişli sayfalara “serlevha” denir. Mushaflarda sûre başlarına veya kitaplardaki konu başlarına yapılan bezemelere “sûre başı veya fasıl başı tezhîbi” denir. Son bölüme yapılan tezhibli sayfalar “hâtime sayfası”, serlevhadan önce gelen süslü sayfaya da “zahriye sayfası” denir. Zahriye sayfası ve serlevha tezhibinde müzehhip bütün hünerini gösterir.
Kitaplarda cümle sonlarına, mushaflarda ise âyet sonlarına konulan tezhibli küçük yıldızlara veya yuvarlak şekillere “nokta” adı verilir. Muntazam geometrik şekillerde yapılmış olan noktalar “mücevher nokta”, altı köşeli olanlarına “şeşhâne nokta”, beş yapraklı olanlarına “pençberk”, üç yapraklı olanlarına da “seberk” denir.
Mushaflarda sayfa kenarlarında yapılan gül süslemeleri, bulundukları yere göre “cüz gülü, hizip gülü, sûre gülü, vakıf gülü, secde gülü” gibi isimler alır. Satır aralarının altın veya boya ile çevrilmesine “beynessütûr” adı verilir. Levha kenarlarında, murakkaalarda, kitaplarda
sayfaların kenarlarında veya yazı aralarında zaman zaman görülen altın parçacıklara “zerefşân”, gümüş parçacıklara “simefşân”, boyaya “rengefşân” adı verilir. Tezhibin bittiği alandan sayfa kenarına doğru uzayan ve geride kalan boşluğu dengeleyen, ok gibi ucu sivri motiflere “tığ” denir.
Tabiattaki çeşitli bitkilerin ve özellikle çiçeklerin stilize (üslûplaştırma) edilmesi ile gerçekleştirilen motiflerde bulunan çiçekler, “yaprak, yonca, penç ve hatâyî”dir. Hayvan figürlerinin stilize edilmesiyle “rûmî motifler” ortaya çıkmış olup, bu motiflere “sarılma rûmî, sencide rûmî, hurde rûmî, işlemeli rûmî, tepelik ve orta bağ” gibi adlar verilir.
Gökyüzündeki bulutlardan ilham alınarak yapılan ve oldukça yaygın olarak kullanılan bulut motifleri de “yığma bulut, çin bulutu” v.b. adlarla anılır.
Serbest kompozisyonlar oluşturulurken kullanılan motiflerde genellikle melek, ejder ve bazı hayvan figürleri karşımıza çıkar. Müzehhibin herhangi bir kısıtlamaya gitmeden, içinden geldiği şekilde çalıştığı kompozisyonlara “serbest kompozisyon” denir. Serbest kompozisyona ve fırça hareketlerine dayalı az renkle çalışılan üslûba “saz üslûbu” denir.
Şahkulu, Karamemi, Baba Nakkaş, Mehmed Çelebi, Ali Üsküdârî tarihteki önemli müzehhipler arasında sayılabilir.
XX. y.y.’da tezhib san’atının eski güzelliğine ulaşması yolunda bazı çalışmalar yapılmıştır. Tezhib san’atının kaybolmaması, yeniden canlandırılıp gelecek nesillere aktarılması konusunda Necmeddin Okyay, A.Süheyl Ünver, Muhsin Demironat ve Rikkat Kunt’un büyük çabaları olmuştur. Ayrıca Tahsin Aykutalp ve F. Çiçek Derman tezhib san’atında günümüzün usta isimlerindendir.
Yusuf Bilen