Her ilim ve sanatta olduğu gibi İslâm yazısı da bugün yabancı meşhur sanatkârları bile hayrete düşüren güzellik ve kemaline kavuşabilmesi için bazı merhalelerden geçmiştir. Alman Helmut Ritter, bu yazı ile alakalı bir makalesinde "Die Arabische Schrift, die Königen der Schriften..." (Yazıların kraliçesi olan Arap yazısı...) diye başlamıştır.Bu meyanda 20. asrın büyük sanatkârlarından sayılan Pikasso da: "Resim sanatına ulaşmak istediğim en yüce noktada İslâm hattını bulmuşumdur.O çok zaman önceleri beni geride bırakmıştır." demiştir. (İslâm yazısı hakkında ileri-geri konuşan batı hayranı kafalara ithaf olunur...) Fakat bu fevkalade güzellik merhalelerini katedişi oıldukça sür'atli olmuş, çok kısa denecek bir zaman zarfında sanayai'î nefîse (güzel sanatlar)de baş köşeye oturmuştur.
Ancak bu "Kemâl dercesi"ni sadece harflerin şekillerinde meydana gelmiş incelik ve güzellikle beraber, çeşitli hatların icadı olarak görmek doğru olmaz; zira harfler şekille beraber muhteva bakımından da gelişme göstermiş, daha da ötesi; Kur'an'ın doğru okunması ve Arapça'nın fesada uğramaması, yazılanların doğru okunup anlaşılması için nokta ve harekelerin konmasına kadar gidilmiştir. Bu bakımdan, meseleyi sadece bir yazı sanatından ibaret görmek doğru değildir.
Bu konuyu inceledikten sonra anlaşılacaktır ki, İslâm yazısının bugünkü haline ulaşması ve diğer kavimlerin dillerini de ifade eder duruma gelişi; onu bir kanunla tebdil etmek gibi kolay olmamıştır. Bu yazının bu dereceye gelişinde, Rasûlullah (asm)ın bile bizzat emeği olmuştur.
İslâm yazısının nereden geldiği meselesini sitemizin diğer sayfalarında işlemiştik. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, bu hususta söylenmiş olan sözler bu kadarla bitmemektedir. Fakat ne yazık ki, Arap yarımadasının tam ve birbiriyle bağlantılı olarak ortaya konulamamış tarihi gibi, yazı ile ilgili rivayetleri de birbirine tevfik etmek kolay değildir. İşin asıl garibi, İslâm yazısı denince akla ilk gelen yerler İslâmın doğduğu yerler ve Hicaz iken, yazı ile ilgili kaynak olabilecek delil ve kitabeler hep buraların haricinde bulunmaktadır. Bu da tuhaf bir durumdur.
Fakat bütün bunlara rağmen İslâm yazısının mutlak bir gelişmesi vardır ve bu pek iyi anlaşılmaktadır. Fenike, Babil ve İbrani lisanlarında Arapça'da bulunan bazı harflerin bulunmadığı görülmektedir. Bunlar: peltek se, ha, zal, zı, ğayn, şın, ayın, fe, sad, kaf,ra ve dad. Hâl böyle olunca Arapların kullandıkları yazının bu yazıya temel teşkil edebilecek bir veya birkaç yazıdan herhangi birinin aynen kopyası olmadığı anlaşılır. Bu ise bize Arap yazısında tekâmülün baş kısmına götürür. Yazının Mekke'ye girişi ise, Dûmet'ül Cendel'li Bişr ile olmuştur. Belazur'i'nin Fütuhü'l-Büldan adlı eserinde söylediğine göre bu zat aslen Hristiyan olup, yazıyı Hira'da öğrendi ve bazı işleri için Mekke'ye gittiğinde yazıyı da götürüp yaydı. İslâmiyet yayılmaya başlandığında ise Kureyş'ten okuyup yazmayı bilen 17 kişi vardı. Belazurî bunlardan üçünün kadın olduğunu beyan etmektedir. (Belazurî, meşhur Fütuhü'l Büldan, adlı eserinin bir kısmını "Emru'l Hatt" (yazının tarihi)a tahsis etmiştir. s. 471-474 ) Bu sırada Medine'de ise Yahudilerden İbrani harfleriyle Arapça yazı yazanlar olduğundan bahseilir. Arap yazısının Medine'ye girişi hicret ile olmuştur. Ancak bu yazılar bizim anladığımız manada mütekâmil olmayıp, epey eksikti. Hatta yazı uzmanları ashabın yazdığı yazıları incelemeleri neticesinde, bunlarda kaidesiz bir çok imla şekilleri tespit etmişlerdir.
Özellikle Emevîler devrinde yazının bir kaç yönden parlak bir gelişme gösterdiğine şâhid oluyoruz. Bunlar:
1- Okunuş (ve dolayısıyla mâna) hatalarının ortadan kaldırılması için dört harekenin yazıya konması (Bu lahn'i ortadan kaldırıldı.)
2- Noktaların konmasıyla kelimeleri değişik şekil ve kalıplarda okuyarak yine maksad ve mâna karışıklığının önüne geçilmesi. (Bu da tashifi ortadan kaldırdı.)
3- Yeni ve çeşitli kâğıtların imali.
4- İleri gelen kimselerden hattatların yetişmesi.
Kaynak: islamharfleri.com
Yorumlar
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için.